13 Haziran 2013 Perşembe

Tayyip Erdoğan'ın Bahsettiği Başörtülü Kadına Uygulanan Vahşet

Günler öncesinde duyduğum, asparagas haber olması için dua ettiğim olayın perde arkasını, bu gece gerçek kahramanının dilinden okuyunca Gezi Olayları ile ilgili blogda yazı yazmama orucumu bozmak zorunda kaldım. 

Hepinizin mutlaka Taksim olayları süresince başörtülü kadınların maruz kaldığı mahalle baskıları ve türlü tacizler kulağına çalınmıştır. En önemlisi, en vahşisini, en korkuncunu, en şiddetlisini, en iğrencini de şimdiye kadar duymamışsanız benden duymuş olacaksınız.

Özellikle benim kuşağım, üniversite yılları 28 Şubat'a çatmış başörtülü kadınlar, sadece başörtülü olduğumuz için en temel özgürlük haklarımızın engellenmesine, baskılara, yasaklara alışmıştık. Üniversite okuma hakkımızın elimizden alınması, kamuda çalışma hakkı tanınmaması, stajda engellenme, askeri hastanelerde yatan hastanızı ziyaret edememe, en yakın arkadaşınızın askeriye içindeki düğün salonunda yapılan düğününe alınmama, eşinizin, çocuğunuzun yemin törenine katılamama, sokaktaki kötü bakışlar ve "Sıkmabaşlaarr, gericileeer, yobazlaar, örümcek kafalılar, ninjalarr" gibi sözlü tacizler  vs vs vs 


Bütün bunları yaşayan bizler, hiçbir zaman elimize taşı, sopayı, tencereyi, tavayı alıp sokaklara dökülmedik. Hiçbir yeri yakıp yıkmadık. Hiç kimseyi rahatsız etmedik. Arkadaşlarımız ikna odalarına alındı, şeref, haysiyet ve gurur inciten tekliflerde bulunuldu, sorguya çekildi, mimlendi. Ensemizden tutulup dersten dışarı atıldık. Polis ağzını bile açmayan bir çok arkadaşımızın açılmamış ağzını elleriyle kapattı.  "Gerici" diye sıfatlandırdıkları bizler; bir iki tane insan hakları derneği, bir iki vakıfla görüşerek demokratik hak arayışımızı nasıl gerçekleştirebileceğimizi öğrenmeye çalıştık.

Bizim gibi düşünmeyenleri toplumun rengi olarak gördük, sevdik, benimsedik. Görüşler zıddıyla vardır, ideolojiler zıddıyla değer kazanır görüşünü savunduk. Tüm bakış açılarına saygı duyduk, onları anlamaya, kendimizi anlatmaya çalıştık. Belki de ezilmişliğin, üstümüze yapıştırdıkları ikinci sınıf vatandaşlık duygusunu üzerimizden atmanın bir yoluydu bu... Ama başardık, karşılıklı olarak birbirimize tahammül edip fikirlerimizi paylaşabilmeyi de çoğu zaman kutsadık. Toplum hayatında farklı gruplar arasında insani bir anlayış, hatta arkadaşlıklar ve hatta dostluklar geliştirdik. Bu sükunet ortamı bozulmasın diye siyasal parti seçimimizden dolayı kınanıp, hakaretlere uğradığımız halde yıllar boyu sustuk. Zaman geldi, fikirlerimizi yumuşattık ki yeni çatışmalar çıkmasın. Huzur bozulmasın. Kendi özgürlüğümüzü savunurken, berikini bertaraf etmedik.

Gelin görün ki son 16 günde, 16 yıldır süregelen başörtülü kadının yaşam hakkını engelleme ve taciz olaylarının şiddeti görülmemiş düzeye ulaştı. Sözde demokrat geçinen bir azınlığın dayatması yüzünden bir gecede toplumun huzuru, psikolojisi yerle bir oldu. Sözünü ettiğimiz azınlık, kendi taleplerinin, halkın diğer kesiminin taleplerinden daha değerli olduğunu düşündü. Evet, otoriter bir tavır sergiledi iktidar partisi... Bu sert üslubu ve inadı her ne kadar desteklemesem de yine empati yaptığımda başbakanın da ezilmişliğin, zulüm görmüşlüğün, işkencenin tadını bildiği için yumuşayamamasını kısmen de olsa anlayabiliyorum. Buna mukabil Taksim Dayanışma Platformu'nun yaklaşımı da azınlığın totaliterizminden başka bir şey değildi. Demoratik yollarla iktidar olmuş bir partiyi antidemokratik yollarla ve sokak şiddetiyle indirmek için hareket ettiler. Hangi şey, bu hareketi meşru kılardı? Örneğin; 11 yıl boyunca iktidar partisi azınlığın temel hak ve özgürlüklerini daimi  olarak ihlal etseydi, hak ve özgürlükleri ihlal etmekle kalmayıp bütün toplumsal, hukuki ve idari mücadele yollarını tıkasaydı, sandıkla geldiği halde sandıkla gitmeyi reddetseydi, azınlığın da çoğunluğun da başka bir çaresi kalmaz; haklı olarak yolu taş atmakta, yakıp yıkmakta bulurlardı.

Bahsettiğim gibi bir özel hayata müdahale, özgürlükleri engelleme, bizim maruz kaldığımız yasaklamalarla mağdur olmadıkları halde kendi halklarına bu zulmü reva gördüler. İçlerinden samimi olanlar varsa onları tenzih ederek söylüyorum; toplumu yine kutuplaştırdılar, kamplara ayırdılar, kendilerini ve kendileriyle aynı fikri paylaşmayanları azami radikalizme doğru ittiler. Ortalığa öfke, kin ve nefret saçtılar. Benim için bu gece okuduklarım hayati önem taşıyor ve işin ciddiyetini, o kritik noktayı nasıl geçtiğimizi gösteriyordu.

Bu kez sözlü taciz değil, laf atma değil... Bambaşka ve içler acısı bir vaka bu...

Başörtülü bir kadın, yanında altı aylık bebeği... Vapurdan inmiş, kocasını bekliyor. Ne olduğunu anlamadan 70-80 kişi etrafını sarıyor. Kadına, kadının başörtüsüne ağza alınmayacak kadar haysiyetsiz, ağza alınmayacak kadar şerefsizce küfrederek kadını bayıltana kadar dövüyorlar. Bir taraftan sizi asacağız diye bağırıyorlar. Gruptaki saldırgan kadınlar erkeklere "Vurun şuna" diye akıl veriyor. Onca hakaret, küfür, dayak yetmiyor gibi kadın bayıldıktan sonra çok afedersiniz üzerine işiyorlar. Bebeğinin arabasını kırıyorlar. Kadıncağız kendine geldiğinde üzerinde pis bir koku farkediyor. Gerisini ben anlatamayacağım. Direkt Elif Çakır'ın gazetede bu mağdur genç kadınla gerçekleştirdiği röportajdan alıntı yapıyorum.

"Başörtüsü haa... Vurun şuna...
Genç anne ‘biliyor musunuz bebeğime bile acımadılar’ diyor utanç içerisinde yüzüme bakmadan.

Gözlerini bir yere sabitledi hiç ama hiç yüzüme bakmadan, kısık bir sesle, sanki çok gizli bir şey anlatıyormuş tedirginliğinde anlatmaya başladı.

“Ağaçlar kesilmesin Taksim’e AVM yapılmasın diyerek bir grup duyarlı insanların Gezi Parkı’nda eylem yaptıklarını biliyordum. Arkadaşlarımla birlikte Cumartesi günü Adalar’a gitmeyi planlamıştık. Gittik. Ve Adalar’da olduğumuz için gün içerisindeki gelişmelerden haberim olmadı. Telefonumda şarjım bitmek üzereydi, eşimi aradım ve geleceğim saati söyledim kendisine. Tam tahmin ettiğim gibi vapurdayken şarjım bitmiş. İskelenin oradan bir telefonla eşimi arayıp geldiğimi haber verdim o da yolda olduğunu söyleyip iskelenin karşısına geçmemi söyledi.

O esnada Kabataş’taki kalabalığı fark ettim. Gezi Parkı eylemcilerine destek eylemi olduğunu düşündüm.

Elimde bebek arabası yolun karşısına geçtim.

Ve beklemeye başladım.

Bir anda ‘Bakın Tayyip’in ...... burada gelin onu...’ diyen sesler duydum ve arkama baktığımda 25-30 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kadınların bana karşı öfkeli bakışlarını görünce benden bahsettiklerini anladım.

Ne olduğunu anlayamadığım bir anda üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adamın ortasında kaldım.

Bebek arabam elimden gitti.

Bir kadın “Ne geldiyse bu ülkenin başına bunların başörtüsü üzerinden geldi vurun şuna” deyince, bir adam arkamdan tekme tokat vurmaya başladı.

Sonra bağırmaya başladılar. Devrim yaptıklarını, ihtilal yaptıklarını, ülkeyi bize teslim etmeyeceklerini, Erdoğan’ı asacaklarını, Erdoğan’ı da hepimizi de tek tek .....

Bir taraftan “Bu üllkenin gerçek sahibi biziz anladınız mı ulan” diye bağırıyorlar, bir taraftan tekmeliyorlardı.

‘Kutsal başörtüymüş, görün bakalım kutsalı size neler yapacağız’ diyerek aklınızın bile almayacağı şekilde küfrettiler, vurdular, vurdular... ‘Asacağız Erdoğan’ı anladın mı’ diye bağırdılar.

Hangi birini söyleyeyim nasıl anlatayım yaptıkları küfürleri.  Bir amcaydı sanırım müdahale etmeye çalıştı onu da öldüresiye dövdüler kızıyla birlikte.

Sonra uzaklaştılar. İnönü stadına doğru uzaklaştılar. O sırada tamamen kendimi kaybettim. Ondan sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde üzerim idrar kokuyordu.  Yerimden kalktım bebeğimi bulmaya çalıştım.

Artık haber dinleyemiyor
Bu genç gelin İstanbul Bahçelievler ilçe Belediye Başkanının gelini Z.D.

Hiç oraya buraya olayı çekmeye çalışmayın. Bu vahşeti yapanlar, o genç anneye bir siyasetçinin gelini olduğu için yapmadılar.

Olay yargıya intikal etti.

Valiliğin emniyetin elinde mobese kayıtları mevcut. Her saat başı yıkanma ihtiyacı hissediyor. Dışarıya çıkamıyor. Altı aylık bebeği sütten kesildi. Televizyonlara bakamıyor. Gezi Parkı eylemleri deyince panik atak geçiriyor.  Yaşanan vahşet sadece bu olsa birkaç marjinal ortalığı provoke ediyor der geçeriz.

Ama öyle değil.
Bugün Gazetesi’nden Zeynep Ceylan’ın başörtülü ablasına metroda ‘Ben senin gibi böceklerle savaşmaktan geliyorum’ diyerek tekme tokat saldırıp küfredildi.

Bu olayda yargıya intikal etti.

Eski AK Parti Güngören ilçe başkanı Abdullah Başçı yine Gezi Parkı eylemlerine destek veren gruplar tarafından aynı sebep ve öfkeyle boğazından bıçaklandı."

Elif Çakır-Star Gazetesi 13.6.2013 tarihli yazısından...

Yine  bu röportajı yaparak bu bayan nezdinde bütün başörtülü kadınların potansiyel mağdur olduğunu herkese gösteren Elif Çakır'a teşekkür ediyorum. Bu haberi okuduktan sonra Gezi Direnişi bende tüm masumiyetini ve meşruiyetini yitirdi. Röportajı ağlayarak okudum, bu yazıyı da ağlayarak yazdım. Günlerdir Kuğulu Park'ın, Kızılay'ın ne durumda olduğunu merak etmeme rağmen benzer bir olay yaşarım diye gitmeye çekiniyordum. Haklıymışım. Bu memlekette benim yaşam hakkıma yine göz dikilmiş.

Artık hangi güç bu kadının acılarını dindirir, hangi ilaç onun derin yara almış psikolojisini düzeltir, hangi dua bu kadının yaralarını sarmaya yeter, bilmiyorum. Bloğumu takip eden ve bu yazıyı okuyanlardan tek ricam, bakın tekrar söylüyorum tek RİCAM lütfen birilerinin savunucusu olmasın, birilerini aklamaya çalışmasın. Zaten fikirlerinizi her yerde özgürce dile getiriyorsunuz. Ayrıca günlerdir bu olayların içinde o kadar boğuldum ki özellikle sevdiğim insanlarla tartışacak mecalim yok. Kalplerin kırılması da en son istediğim şey... Ha bu yazdıklarımı önemsemeyip aksini yapacak olan olursa da buyursun, herkesin önünde klavyesi var, yazabilir ama benden cevap beklemesin.

Az önce sabah ezanı okundu. Gezi Parkı, Topçu Kışlası, Opera Binası, Taksim bilmem ne, hiçbiri umrumda değil... Bu seher vaktinde Allah'tan tek dileğim; nasıl olacak bilmiyorum ama kardeşimizin yaralarını bir an önce sarması, yaşadıklarını unutması, kendisinin ve çocuğunun fiziksel ve psikolojik sağlığına kavuşmaları... Allah yardımcısı olsun. Allah bütün kadınları böyle bir vahşetten muhafaza eylesin. 

N'olur siz de dua edin.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yukarıdaki yazıyla ilgili yorumunuzu alayım : )